
Tarihte bilinen ilk dövmeye Ötzi ya da Buzadam olarak anılan, 1991’de İtalyan Alpleri’nin ücra bir noktasında keşfedilen ve 5 bin yıldan uzun süre donmuş halde kaldığı tahmin edilen bir mumya üzerinde rastlanmıştı.
Wilsher, “Ötzi’nin dövmeleri çok küçük ve belirsizdi. Noktalar ve çizgilerden oluşuyordu. Antropologlar bunun aslında tıbbi gerekçelerle yapılmış bir tür akupunktur olduğu kanaatine varmıştı,” diyor.
O dönemde dövmenin deride açtığı yaraların nasıl tedavi edildiğini merak ettiğini söyleyen Wilsher, yaraların tamamen iyileşmesinin belki de aylarca sürdüğünü tahmin ediyor.
Wilsher, “O dönemlerde, Taş Devri’nde, Bronz Çağı’nda bu dövmeleri yapabiliyor olmaları ve bu süreçte hastalığa yakalanmamaları müthiş bir şey. Bu bilgiye ve donanıma sahip olmaları çok şaşırtıcı,” diyor.
Dövmeler zaman içerisinde insanların kendi hikayelerini anlatmak için seçtikleri bir yol da oldu.
Biyoloji öğretmeni Wilsher, “Mitolojiye göre Kaptan James Cook 18’inci yüzyılın sonlarında Pasifik Okyanusu etrafında seyahat ederken farklı dövmeleri olan birçok insana rastladı. Bunu gören gemideki tayfanın yüzde 90’ının bu seyahatlerini anlatan dövmeler yaptırdıkları söylenir,” diyor.
İngiliz donanmasındaki denizciler de bu geleneği sahiplendi ve seyahatlerini resmeden dövmeler yaptırmaya başladı. Bu dövmeler idrar ve baruttan oluşan bir karışımla yapılıyordu.
19’uncu yüzyılın sonlarında, Thomas Edison’un yazıcısı temel alınarak geliştirilen dövme makineleri kullanılmaya başlandı.
Wilsher, bu makinenin 1875’te yapıldığını ve o günden bugüne de çok değişmediğini söylüyor.
Bu makineler insan derisini dakikada 50 ila 3 bin kez iğneleyebiliyor.